Afgan Savaşı için Pakistan’da neredeyse
herkes aynı yorumu yapıyor: Bekleyin, savaş daha yeni başlıyor. Bir gazeteci ise
bunu şöyle açıklıyor: Rakip güçlüyse saklanır ve beklerler. Peştun kültürü böyle
birşeydir...
İSLAMABAD
Gece boyunca uçtuk İstanbul’dan Karaçi’ye. Pakistan’ın başkenti
İslamabad’a bizi götürecek uçak sabahın köründeydi. Havalanırken dokunaklı bir
ses yükseldi hoparlörden... Sefer duası okunuyordu. İngiliz usulü sütlü çay
servisiyle birlikte Pakistan’ın İngilizce gazetelerine göz atmaya başladım.
Manşetler birbirinin aynıydı:
"Kâbil’in güneydoğusunda, Doğu Afganistan dağlarında şiddetli
çarpışmalar... Taliban ve El Kaide direniyor. Bir Amerikan helikopteri
düşürüldü. Amerikan özel birliklerinden dokuz asker öldü."
Daha yapacak çok iş var
Amerikan kara harekâtına sahne olan bölge, Pakistan’la sınırdaş olan
Paktia eyaleti. Başkenti Gardez. Usame bin Ladin’in Tora Bora dağlarının devamı
olan bu yerlerde saklandığı söyleniyor.
Nation gazetesi daha taraf bir havadaydı. ‘El Kaide savaşçıları’ndan söz
etmiş ve Amerikan helikopterinin düşürülmüş olmasından üstü örtülü bir
memnuniyet duyarcasına vermiş haberi... Bir başyazı:
"Afganistan’daki savaş bitmiş olmaktan hâlâ çok uzak gözüküyor."
Bu değerlendirmeyle bir gün önce Amerikan basınında okuduğum bazı
yorumlar arasında fark yoktu. Geçen pazar günü New York Times’taki bir askeri
analizde şu satırların altını çizmiştim: "Doğu Afganistan dağlarındaki saldırı,
çok basit ama unutulmuş bir olguyu gözler önüne seriyor: Savaş henüz bitmiş
değil. Afganistan’da daha yapılacak çok iş bulunuyor."
İşte bu gerilla savaşı
Şu değerlendirme ilginçti:
"İşte bu Afganistan, bu da gerilla savaşı! Pakistan sınırının hemen
üstündeki bu dağlarda Afganlar 1980’lerde Sovyetler’e karşı da savaşmışlardı."
Yanımdaki Pakistanlı: "Her şey daha yeni başlıyor!" Öyle mi?
7 Ekim 01’de patlayan Afgan savaşı Amerika için asıl şimdi mi
başlıyordu? Bir Amerikan helikopterinin düşmesi ve dokuz özel kuvvet askerinin
ölmesi gerçekten bir başlangıç mıydı? Bu yorumlar, İslamabad’a ayak bastıktan
sonra birçok yerde kulağıma çalındı. Bu bir gerçeği mi yansıtıyordu? Yoksa bu
topraklarda Amerika’ya karşı duyulan antipati ve beslenen düşmanca duygulardan
kaynaklanan bir özlem miydi?
Afgan kebabı, Kâbil pilavı
Cinnah çarşısındaki Kâbil Kebapçısı beş yıl öncesine göre kendini biraz
daha yenilemiş. Ama uzun şişlerde gelen acı Afgan kebabıyla Kâbil pilavının
lezizliği değişmiş değil. Pilav bol yağlı, bol üzümlü. Tabaklar tepeleme dolu
geliyor. Üstünde ince şeritler halinde fırınlanmış, hafif kararmış havuçlar,
içinde iri iri lop et parçaları...
Yanık bir ses. Ahmet Zahir adında bir Afgan’mış. Farsça aşk şarkıları
söylüyor.
Konu yine aynı: Her şey daha yeni başlıyor! Bu coğrafyada savaşı
yıllardır izleyen Pakistanlı bir gazeteci şöyle diyor:
"Sovyet işgali zamanında da böyle olmuştu. Kış gelince bu savaşçılar
dağlarda saklanır. Baharla çıkarlar. Karşısındaki güçlüyse, sabreder, bekler.
Dıştan bir müdahale karşısında, kendi arasındaki hesaplaşmayı bırakıp birleşir.
Peştun kültürü budur. Amerika havadan bombardımanla sonuç alamaz." Şöyle devam
ediyor:
"Afganistan’da şimdiki Celalabad Valisi’nin oğlu Hacı Zahir. Askeri bir
komutan. Amerikalı özel kuvvetlerle birlikte El Kaide ve Taliban’a karşı
savaşıyor. Tora Bora operasyonu sırasında bu birlikten biriyle sohbet ederken
şöyle yakınmıştı: ‘Bizim içimiz ağlıyor. O da Müslüman, ben de Müslüman!
Sovyetler’e karşı birlikte omuz omuza çarpıştık. Şimdi karşı karşıya geldik.’ Bu
karşılıklı duygu ve düşünceler, Amerika’nın işini zorlaştırmayacak mı?.."
ABD’ye kin besliyorlar
Buradaki bir Türk gazeteci ekliyor: "Şu da unutulmasın. Talibancılarla
ona karşı, ona muhalif olanlar... Bunların aralarında çok fazla anlayış farkı da
yok. Dini algılayışları, kadına bakışları, sosyal hayata yaklaşımları,
burkaları, türbanları vesaire hep aynı. Etnik köken ve mezhep ayrılıkları
olabilir ama bunlarda bir farklılık yok."
Yine soruyorum:
"Amerika’nın işi kolay mı?"
Yanıtta herhangi bir kuşku yok:
"Hayır, Amerika’nın işi zor! Buraya piknik yapmaya gelmediklerini
zamanla daha çok anlayacak Amerikalılar. Ayrıca buralarda çok ciddi bir Amerikan
düşmanlığı var ki, zamanla infilak edebilir."
Ladin burada kahraman
Pakistan’dan Afganistan’a kadar bölgeyi yakın markajda tutan güvenilir
bir Türk kaynağı da, Amerika’nın işi bundan sonra zor mu, kolay mı sorusunu hiç
duraksamadan "Daha zor!" diye yanıtladı.
Ve ekledi: "Unutmayın, Usame bin Ladin bu toprakların sokaklarında bir
kahraman... Ayrıca Taliban olayı daha çözülmedi. Amerika bunu anlamış bulunuyor.
Amerika sevilmiyor bu coğrafyada. Afganistan operasyonu, Müslümanlığa karşı bir
saldırı olarak algılanıyor."
Pakistan halkının çoğunluğu Taliban’ın yöntemlerini onaylamıyor. Fakat
Gallup’un son yaptığı kamuoyu yoklamasına göre, Pakistan halkının ancak yüzde
5’i Amerika’nın Afgan müdahalesini destekliyor. Bu oran Türkiye’de yüzde 41 ve
Lübnan’la birlikte İslam coğrafyasındaki en yüksek destek oranı...
Merhametin uğramadığı topraklar...
Kâbil’den yeni gelmiş. Otelin lobisinde tanışıyorum. Bir Türk işadamı,
Ahmet Şahap Ünlü, yeni kurulan Türk - Afgan İş Konseyi’nin üyesi.
Kâbil izlenimleri sürpriz değil:
"Harap olmuş Kâbil, taş üstünde taş kalmamış. Sıfırın altında her şey.
Dün iki Amerikan helikopteri düşürüldü. Bir sıkı deprem oldu, hissettik. Güneş
batınca, el ayak çekiliyor Kâbil’de... Yirmi yıldır öyle bir çarkın içindeler
ki, savaşı kanıksamışlar. Örneğin otuz yaşında bir genç adam savaş halinden
başka bir şey hatırlamıyor ki. Önce on yıl Sovyet işgali, arkasından on yıl iç
savaş..."
Bir adım ötesi yok...
Bir meslektaşımın da dediği gibi:
"Merhametin uğramadığı topraklar!"
Pakistan’ın başkenti İslamabad’dan
Afganistan’a bakınca böyle gözüküyor. Daha doğrusu bir adım sonrası görülmüyor.
Bakalım Afgan topraklarına girip Kâbil’e varınca, penceremizden neler
göreceğiz?..
|
|